27 Mayıs 2016 Cuma
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski - Ezilenler
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri : Nihal Yalaza Taluy
Sayfa Sayısı : 394
Ezilenler Dostoyevski'nin Victor Hugo'nun Sefiller isimli eserinden etkilenerek yazmış olduğu romanıdır. Edebiyat dünyasında yoğun eleştiriler almış olsa da okuyucular tarafından çok sevilen bir kitap olmuştur. İlmek ilmek yüreğe dokunmaktadır. Dostoyevski her zaman olduğu gibi bu kitabında da mesajını inceden inceye vermiştir. Bir tanedir.
Temelli yitirdiğimizi yeniden bulmaktan umudu kesmeliyiz.
..zaten geçmiş insanlara hep hoş görünür. Ben bile eskiyi düşündükçe üzülmekten kendimi alamıyorum.
İnsan kalbinin en asil özelliğinden,bağışlamak ve kötülüğe iyilikle karşılık vermek özellliğinden faydalandı, incittiği insanın iyi yürekliliğine sığınarak yardımı diledi.
Nataşa kuruntulu, ama açık yürekli, içi temiz bir kızdı. Kuşkulu oluşu da saflığından, temizliğinden geliyordu. Gururluydu, ama bu gurur hiç bir zaman kibre varmıyordu. Yüceleştirdiği bir varlığın alaya alınmasına dayanamazdı. Kişiliğine yöneltilen hakarete aynen karşılık verebilirdi, ama kutsal saydığı şeylere tecavüz edilince acı çekerdi. Bu durum ruhunun yeteri kadar güçlü olmayışından gelmiyordu. Kendi dünyasında yaşayanların çoğunda olduğu gibi toplum hayatından, insanlardan uzak yaşamaktan geliyordu. O da tüm hayatını, neredeyse hiç çıkmadan kendi dünyasında geçirmişti. Ayrıca Nataşa'nın belki babasından geçmiş, bütün iyi kalpli insanlara has bir özelliği vardı: Karşındakini olduğundan iyi görür, daha ilk bakışta meziyetlerini büyütürdü. Bu çeşit insanların hayal kırıklığına, hele sebebin kendileri olduğunu bilerek uğramaları pek acı olur. Ne diye kendilerine verilebilecekten fazlasını umarlar sanki? Böyleleri, her an hayal kırıklığıyla karşılaşmaktansa, köşelerine çekilip dünyayla bağlantıyı kesmeli en iyisi. Dikkat ettim, köşelerini öyle severler ki, zamanla büsbütün yabanileşirler. Üstelik Nataşa birçok felaket, acı, hakaret görmüştü. Bu bakımdan onu sağlam yapılı saymaya imkan yoktu. Yani onun için söylediklerimde bir kusur varsa bile hoş görülmeliydi. :)
İnsanlar bazen azarlanmaya, hırpalanmaya gerek duyar.
Sosyetenin düşündüklerine metelik vermesin. Öyle yapması gerek. Onun için bu evlenmede en büyük şerefsizlik o adi guruha karışmak, bunu anlamalı. Asil gururu, topluma vereceği en iyi cevap olur. O zaman belki elimi uzatırım ona. Ondan sonra evladıma çamur sıçratmaya kalkışsınlar da göreyim.
Erkek soğudukça öbür tarafın aşkı hararetlenir: Kıskançlık, hayatını cehennem azabına çevirir; bunun ayrılmaya, hatta cinayete kadar yolu var...
Para birçok durumda insana karar verme rahatlığı sağlar. Belki şu anda ihtiyacın yok ama, ileride gerekip gerekmeyeceğini kim bilir? Her şeyi düşünerek sana bu parayı bırakıyorum.
Aşkolsun Alyoşa'ya, Natalya Nikolayevna'yı böyle bir yerde nasıl oturtuyor? İşte ayrıntı sayılan bu gibi şeyler insanları olduğu gibi gösterir.
Kadın karakterinde bir özelliğe dikkat ettim. Suçüstü yakalanan bir kadın, o anda suçunu itiraf edip af dilemektense ileride bin kere gönlünüzü alarak kendini bağışlatmayı tercih eder. :)
Yalnız içtenlikle, dürüstlükle amaca ulaşılabilir.
Başkasından saygı görmek istersen, önce ve en önemlisi kendi kendine saygı duymalısın; ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin.
Doğru mu söylüyorum, yanlış mı? Doğruysa bunu açıkça söyleyin. Açık yüreklilikle nice kötülük yok edilebilir.
Her aşk geçicidir ama, uyumsuzluk bakidir.
Yalnız sözle aşk olmaz, bunu hareketlerinle de ispat edeceksin. Sana göre, 'Yanımda ol, geri kalanı bana vız gelir!' değil mi? Bu pek soylu, efendice bir düşünce değil. Durup insanlığa sevgiden söz açarken, hümanizma konularıyla coşarken, beri yanda aşka kıydığının farkına varmaman garibime gidiyor doğrusu!
...İki kişi senli benli konuşmaya karar verir ama, bunu bir türlü yapamazlar.
Tongaya basamamak için kuru zeka yetmez, yürek de gerek. Yüreği onu aldatmamış.
Zaten 'yüksek ruhlu varlıklar' böyle namussuzların ekmeğine yağ sürerler. Asil oldukları için kolayca aldatılırlar. Ayrıca kanuna başvurmak gerektiği zaman azametli bir küçümsemeye bürünürler.
Gerçi namussuz olmasına namussuz ya! Zaten namussuz olmayan adam yoktur.
Bu çocuklukla kadınlık arasında karar kılmamış yüze, taptaze bir saflık, bir gerçek özlemi, isteklerine karşı sarsılmaz bir inancın ışığı vuruyor, manevi bir güzellik veriyordu. O anlarda üstünkörü, kayıtsız bir bakışın kavrayamadığı bu güzellik, insanın yavaş yavaş içine işliyordu. Alyoşa'nın ona bütün varlığıyla bağlanmasının nedenini anlamıştım. Kendisi uzun boylu düşünüp kafa yormayı sevmezdi ama, onun hesabına düşünen, hatta isteyenlere bayılırdı. Katya şimdiden onun için vasi gibi bir şey olmuştu. Yüreği asil, duygulu olan Alyoşa, dürüst ve güzel olan her şeye tapardı; Katya da Alyoşa'ya duyduğu yakınlığa uyarak ona iç dünyasını açmıştı. Alyoşa tam anlamıyla iradesizdi; Katya tam tersine çok güçlü bir iradeye sahipti ve Alyoşa ancak kendisinden güçlü olana, hatta ona hükmedene bağlanabilirdi.
...Yüksek duygularla dolu bir yürek, acıma duyarak da sevebilir.
Herhangi bir meselede kararsızsam kalbime danışırım. Kalbim rahatsa bende rahatım. Her zaman böyle yapmak gerek.
..yazarlarımızdan biri hatırladığıma göre: 'Belki en büyük kahramanlık, insanın hayatta ikincilikle yetinmesidir,' gibilerinden bir söz etmiş.
İnsanın içinde ezmek için dayanılmaz bir istek uyandıran iğrenç bir hayvan, iri bir örümcek gibi görüyordum onu.
Keşke imkan olsaydı da (ki insan tabiatı için bu asla mümkün değildir) herkes, hepimiz benliğimizin en gizli köşelerini olduğu gibi açığa vurabilseydik; başkalarına, hatta en yakın dostlarımıza, sırası gelince kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz ne varsa, hepsini korkmadan ortaya dökebilseydik dünyayı saracak pis kokudan hepimiz boğulurduk. Parantez içinde söyleyeyim, toplumu düzenleyen yasalar, görgü kuralları bu bakımdan iyidir zaten. Derin bir fikir gizlidir bunlarda; ahlaki olduğu iddia edilemeyecek ama, koruyucu,bize rahatlık sağlayan bir fikir. Bu da azımsanmamalı, çünkü ahlak da rahatlıktan başka bir şey değildir, yani rahatımız için icat edilmiştir.
...Önceden de söylemiştim, maskeyi ansızın indirmenin, başkasının karşısında utanmaya tenezzül etmeden içi dışı ortaya döküvermenin bambaşka bir tadı vardır.
...Serüvenimizin en zorlu, en ince, en hırpalayıcı zevki gizliliğinde ve ısrarla söylenen yalanın utanmazlığındaydı.
... ama, ne yapayım ki insan erdemlerinin temelinde bencillik olduğunu bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Erdem arttıkça bencillik de çoğalır. Kendi kendini sevmek kuralına taparım ben.
...Zaten aptal adam mutlu adamdır diye atasözü de vardır; hem bilir misiniz, aptallarla geçinmek, hem yerinde, hem karlı iştir.
...Hayatımda hiç bir davranışımdan ötürü vicdan azabı duymadım. Rahatım bozulmasın yeter bana! Benim gibiler sayılmayacak kadar çoktur. Hepimiz huzur içindeyiz. Evrenin kuruluşundan beri varız biz. Günün birinde dünya batacak olsa biz yine üste çıkmanın yolunu buluruz. Hem biliyor musunuz, bizim gibi insanların ömrü uzun olur. Buna hiç dikkat ettiniz mi? Seksen, doksan yaşına kadar yaşarız! Şu halde bizzat tabiat bizi korumaktadır. Heh heh he!
...Dıştan ne zaman karışılsa öfke ve nefretle buna karşı koyuyordu. Zaten böyle durumlarda bizi en çok sırlarımızı bilen yakın dostlarımızın karışması kızdırır.
'Nelli fakir ol, ömrünün sonuna kadar fakir kal, ama buralara gitme!' dedi.'Kim gelirse gelsin, kim çağırırsa çağırsın. Sen de zengin, güzel elbiseler içinde onlara katılabilirsin, ama bunu istemiyorum. Çünkü bunlar kötü, zalim insanlar. Öğüdümü unutma. Fakir kal, çalış, dilen ama onlardan çağıran olursa, 'Size gelmeyeceğim!' diye cevap ver.
Ulu Tanrım, gazabına, lütfuna, verdiğin her şeye şükürler olsun! Fırtınadan sonra bizi ışıklarıyla aydınlatan güneşe, yaşadığımız mutlu ana şükürler olsun! Varsın ezilmiş, aşağılanmış olalım, madem hep beraberiz, önemi yok bunun; varsın bizi şimdi ezen, aşağılayan, o çıtkırıldım, kibirli yaratıklar zafer kazansınlar! Bizi diledikleri gibi taşlasınlar!
...Yer değiştirmek, baştan başa değişmek demektir. Buna gerçekten inanıyor, bu inancıyla seviniyordu.
...Çelişmelere düştü, aynı olayları başka başka şekilde anlattı. Ama bilirsin, insan ne kadar kurnaz olursa olsun, bir yerde mutlaka ayağı sürçer.
Bugün onlara, muskamı yalnız sana vermelerini tembih ederim. İçindeki yazıyı okuduktan sonra ona git, öldüğümü ve kendisini bağışlamadığımı söyle. Bugünlerde İncil okuduğumu anlat. İncil'de, 'Bütün düşmanlarınızı bağışlayın,' yazılı. Bunu okuduğum halde onu bağışlamadım çünkü annem ölürken konuşabildiği anlarda sadece, 'Ona lanet ediyorum,' diyordu; ben de ona lanet ediyorum ama kendi hesabıma değil annem hesabına... Annemin nasıl öldüğünü, Bubnova'da kalışımı, orada beni ne halde gördüğünü, hepsini anlat ona Vanya; bir de ona gitmektense Bubnova'da kalmayı tercih ettiğimi söylemeyi unutma... :((
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder