10 Nisan 2016 Pazar

Küçük Prens - Antoıne De Saınt-Exupery

Yayınevi: Mavibulut
Çeviren: Sumru Ağıryürüyen
Sayfa Sayısı: 95

Küçük Prens ile başlangıç yapmak istedim.Hakkında bir söz söylemeyi gerektirmiyor.
Kitap konuşsun :)

Büyükler hiç bir şeyi asla kendi başlarına anlayamıyorlar; onlara her şeyi açıklayıp durmaksa, çocuklar için gerçekten yorucu...

Büyükler rakamlara bayılırlar. Diyelim yeni arkadaşınızdan söz ettiniz; asla işin özünü merak etmezler. Örneğin, "Ses tonu nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?" diye sormazlar asla. Onun yerine, "Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?"
derler. Onu ancak bu şekilde tanıyacaklarını sanırlar. Büyüklere, "Kırmızı tuğlalı bir ev gördüm.Penceresinde sardunyalar, çatısında güvercinler vardı..." derseniz eğer, bu evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara denilmesi gereken şudur: "Milyonluk bir ev gördüm." İşte o zaman, "Ah ne kadar güzel!" derler size.

İnsanın dostunu unutması çok acı bir şey. Herkesin dostu olmaz.

Gezegenin birinde pancar suratlı bir adam yaşıyor. Hayatında tek bir çiçek koklamamış... Tek bir yıldıza bakmamış... Kimseleri sevmemiş... Hayatında tek yaptığı şey, rakamları toplamak. Bütün gün senin gibi, "Ben çok ciddi bir adamım! Çok ciddi bir adamım ben!" diye söyleniyor. Bununla da pek şişiniyor. Ama o adam filan değil, mantarın teki!

"Çiçekleri asla dinlememelisin. Onları seyretmeli, onları koklamalısın yalnızca. Çiçeğim tüm gezegeni mis gibi kokularla dolduruyordu, ama ben bundan mutlu olmayı bilemedim. Şu pençe meselesinde sinirleneceğime, şefkat duymalıydım ona." Küçük prens içini dökmeye devam etti."O zamanlar ne kadar anlayışsızmışım! Onu davranışlarıyla değerlendirmeliymişim, dedikleriyle değil.
Benim için kokuyor, benim için parlıyordu. Ondan kaçmamalıydım. Onun o gülünç numaralarının ardındaki sevecenliği anlamalıydım. Çiçeklerin bir anları bir anlarına uymuyor. Bense onu sevmeyi bilemeyecek kadar gençtim o zaman."

Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir kaç tırtıla katlanmam gerek. Çok güzel bir şey olmalı bu...

Herkesten verebileceği kadarını istemek gerek. Otorite her şeyden önce mantık ister. Gidipte halka kendilerini denize atmalarını emrederseniz, devrim yaparlar. Ama itaat istemek benim hakkım, çünkü ben mantıklı emirler veriyorum.

En zoru budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, başkalarını yargılamasından çok daha güçtür.

Kendi kendini yargılamayı becerebiliyorsan, hakikaten bilge bir kişisin demektir.

Çünkü, kendini beğenmiş kişiler herkesin kendine hayran olduklarını sanırlar.

Yeryüzünde yaşayan iki milyar insan, mitinglerdeki gibi ayakta ve biraz sıkışık düzende dursalardı, eni ve boyu otuzar kilometrelik bir meydana sığabilirlerdi. Yani, tüm insanlığı, Büyük okyanus'ta minnacık bir adaya toplayabilirdiniz. Tabii, bunu söylediğinizde, büyükler size hiç inanmayacaklardır. Onlar çok daha geniş bir yer kapladıklarını sanırlar. Kendilerini baobaplar kadar önemli bulurlar. Bu yüzden onlara, hesabı bir de kendilerinin yapmasını öğütleyin. Rakamlara taptıklarından, bundan çok hoşlanacaklardır.

"İnsanların arasında da yalnızdır insan," dedi yılan.

İnsanların hiç bir şey öğrenecek vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığından, insanların dostları da yok artık. Bir dost istiyorsan, evcilleştir beni!

Dil bütün yanlış anlaşılmaların kaynağıdır.

Diyelim öğleden sonra dörtte geliyorsun, saat üçten itibaren içim mutluluktan kıpır kıpır olmaya başlar. Vakit yaklaştıkça, kendimi giderek daha mutlu hissederim. Saat dört olur olmazda bir telaş kaplar içimi; Mutluluğun bedelini anlamaya başlarım! Ama, sen herhangi bir saatte gelirsen, yüreğimi ne zaman buna hazırlayacağımı bilemem. Adet denen şey, iyi bir şey...

"Güzelsiniz ama boşsunuz," diye devam etti Küçük Prens. "Uğrunuza kimse can vermek istemez. Elbette yoldan geçen sıradan biri gülümü gördüğünde, size benzediğini sanacaktır. Ama, o tek başına hepinizden daha önemli, çünkü, benim suladığım gül o. Çünkü üzerini cam fanusla örttüğüm o. Çünkü, esen yelden, siperliklerden koruduğum o. Çünkü, kelebek olması için bıraktığım bir ikisi dışında, üzerindeki tırtılları ayıkladığım o. Çünkü, sızlanmalarına, böbürlenmelerine, hatta suskunluklarına kulak kesildiğim de o. Çünkü, o benim gülüm."

"Elveda," dedi tilki de. "İşte sırrım, çok basit: En iyi yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez."

"Gülünü senin için bu kadar önemli kılan, ona harcadığın zamandır."

"İnsanlar bu hakikati unuttular," dedi tilki. "Ama sen unutmamalısın. Bir şeyi evcilleştirdin mi, sorumluluğu sana ait olur. Gülünden sorumlusun yani..."

" Yalnızca çocuklar ne aradıklarını biliyorlar," dedi Küçük Prens. " Bezden bir bebekle saatler geçirebilirler, her şeyleri o bebektir sanki; biri onu ellerinden almaya kalkarsa da hemen ağlayıverirler..."

"Su yüreğe de iyi gelebilir.."

"Yıldızlar gözlerden uzak bir çiçek sayesinde güzeller..."

"Evi de, yıldızları da, çölü de güzel kılan, gözle görülemez."

"Bu yalnızca bir görünüş. Asıl önemli olan gözle görülemez..."

"Senin gezegenindeki insanlar," dedi Küçük Prens. "Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar... Ama yine de aradıklarını bulamıyorlar..." "Evet bulamıyorlar," diye yanıtladım onu. "Halbuki, aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir..."

"Ama gözler gerçeği göremez ki. Yüreğiyle aramalı insan."

Sorulara yanıt vermiyordu, ama insan kızardığında, bu "evet" demek değil midir?

Birinin sizi evcilleştirmesini kabul etmişseniz, biraz olsun gözyaşı dökmeyi de göze alacaktınız...

"Asıl önemli olan, göze görünmeyendir..." "Elbette..." "Tıpkı çiçek gibi... Yıldızlardan birindeki bir çiçeği seversen, akşamları gökyüzüne bakmak ne güzeldir! Tüm yıldızlar çiçeğe dururlar." :)
"Elbette..." " Tıpkı su gibi. Bana içirdiğin su müzik gibiydi; çıkrık ve ip nedeniyle... Hatırlıyorsun değil mi, ne hoştu... :)

"Geceleri yıldızlara bakacaksın. Benim yıldızım bulup da sana gösteremeyeceğim kadara küçük. İyi ki de öyle... Yıldızım senin için şu yıldızlardan biri olacak. O zaman da bütün yıldızlara bakmak mutlu edecek seni... Hepsi birden dostun olacak."

"Herkesin bir yıldızı var, ama hiç biri aynı değil. Yola çıkanlar için yıldızlar birer klavuz olurlar.
Kimileri içinse, küçük ışıklardan başka bir şey değildirler. Bilginler için çözülecek birer problem... Şu
benim işadamı için, altından yapılmışlardır. Ama bu yıldızların hepsi suskundur. Senin yıldızınsa kimselerinkine benzemeyecek..."

"O yıldızlardan birinde ben yaşıyor, ben gülüyor olacağım... İşte bu yüzden, geceleri gökyüzüne
baktığın zaman, bütün yıldızlar gülüyor gibi gelecek sana. Yalnız senin gülmeyi bilen yıldızların olacak!" :)

"Günün birinde üzüntün geçince (üzüntüler günün birinde mutlaka geçer), beni tanımış olduğuna sevineceksin. Hep dostum olarak kalacaksın benim. Benimle gülmek isteyeceksin. Bazen aklına esip pencereni açacaksın... Dostların senin gökyüzüne bakıp güldüğünü görünce hayretler içinde kalacaklar. O zaman sen de onlara, yıldızlar beni hep güldürür, diyeceksin. Aklını kaçırdığını sanacaklar. Ben de sana iyi bir oyun oynamış olacağım..." :) " Sanki yıldızlar yerine, gülmeyi bilen
bir sürü küçük çıngırak vermişim gibi..." :)  En sevdiğim bölüm

"Çok güzel olacak inan bana. Bende yıldızlara bakacağım hem. Yıldızların hepsi çıkrığı paslı birer kuyu olacak benim için. Yıldızların hepsi taze su verecekler bana..." :) "Ne güzel eğleneceğiz! Senin
beş yüz milyon çınğırağın olacak, benim de beş yüz milyon çeşmem..." :(

"Sen de biliyorsun... Çiçeğim... Sorumluluğu bana ait onun! O kadar güçsüz, o kadar saf ki! Bütün tehlikelere karşı kendini korumak için dört dikeninden başka bir şeyi yok..."

Gökyüzüne bir bakın. Sonra kendinize sorun: "Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?" Göreceksiniz, her şey nasıl da değişecek...Ve hiç bir yetişkin insan,bunun ne kadar önemli olduğunu asla anlamayacak!

Bazı insanların, yüreğe iyi gelen yanları vardı. armağan gibiydiler.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder